28 Ağustos 2008 Perşembe

PROGNOZ

Prognoz

Bilier striktürden ölüm oranı %10 dolayındadır ve ağır hastalık sıktır. Striktür tamir edilmezse epizodik kolanjit ve sekonder karaciğer hastalığı kaçınılmazdır.

Striktürün cerrahi olarak düzeltilmesi vakaların yaklaşık %90'ında başarılıdır. Bu konuya özel ilgisi olan merkezdeki tecrübeler önceki bir çok girişimle geçmeyen tıkanmalarda bile iyi sonuçlar alınabileceğini göstermektedir. O halde, bir striktür varsa, hastada başarısız bir ameliyat anamnezine rağmen düzeltme düşünülmelidir.

Blumgart LH et al: Benign bile duct stricture followjng cholecys-

tectomy: Critical factors in management. Br J, Surg 1984;

71:836. Braasch JW, Bolton JS, Rossi RL: A technique of biliaıy tract

reconstruction with complete follow-up in 44 consecutive

cases. Arın Surg 1981;194:635. Pellegrini CA et al: Recurrent biliary stricture: Patterns of recur-.

rence and outcome of surgical therapy. Am J Surg 1984;

147:175. Pitt HA et al: Factors influencing outcome in patients with post-

operative biliary strictures. Am J Surg 1982;144:14. Rutledge RH; Mefhods of repair of noncircumferentia! bile düet

defeets. Surgery 1983:93:333. Vogel SB et af: Evaluation of percutaneous transbepatic balloon

dilatation of benign biliary strictures in high-risk patients. Am

J Surg 1985;149:73. Way LW, Bemhoft RA, Thomas MJ: Biliary stricture. Şur^Clin

NorthAm 1981;61:963.

SAFRA KANALI TIKANMASININ AZ RASTLANAN NEDENLERİ

SAFRA KANALI TIKANMASININ AZ RASTLANAN NEDENLERİ

Konjenital Koledok Kisti

Konjenital koledok kistlerinin yaklaşık °r30'u ilk semptomlarım yetişkinlerde verir.

27.Bölüm, Safra Yolları

597

Genellikle sarılık, kolanjit ve sağ üst kadran da bir kitleyle kendilerini gösterirler. Teşhis THC yada ERCP ile konulabilir. En iyi cerrahi işlem kistin eksizyonu ve Roux-en-Y hepati-kojejunostomisi yapılmasıdır. Bu teknik olarak mümkün değilse veya hastanın durumu uzun ameliyata izin vermiyorsa kistin içi prenipide olmuş safra çamurlarından temizlenmeli ve kistle barsak arasında anastomoz yapılmalıdır. Safra sisteminin konjenital kistlerinde yüksek malign dejeneresans insidansı vardır ki bu drenajdan ziyade eksizyon yapılması için diğer bir nedendir.

Han BK, Babcock DS, Gelfand MH: Choledochal cyst with bile

duct dilatation: Sonography and "mTc IDAcholescintigraphy.

AJR 1981:136:1075. Nune/.-Hoyo M, Lees CD, Hernıann RE: Bile duct cysts: Experi-

ence wiıh 15 patients. Am J Suru 1982;144:295. Ono J, Sakoda K, Akita H: Surgical aspects of cystic dilatation of

the bile duct: An anomalous junction of the pancreaticobiliary

tract in adıılts. Ann Surg 1982:195:203. Powell CS, Sawyers JL, Reynolds VH: Management of adult

choledochal cysts. Ann Surg 1981:195:666. Venu RP et al: Role of endoscopic retrograde cholangiopancrea-

tography in the diagnosis and treatrnent of choledochocele.

Gasımenlerology 1984:87:1144.

Caroli Hastalığı

Caroli Hastalığı

Kongenital kistik hastalığın diğer bir formu olan Caroli hastalığı kanalların karaciğer içinde sakküler dilatasyonundan ibarettir. Bazı vakalarda safradaki anormallik izole bir bulgudur fakat daha sık olarak konjenital karaciğer fibrozisi ve sünger medullalı böbrekle birliktedir. Son durumdaki hastalar çocuklukta yada portal hipertansiyon gelişmiş genç erişkinler olarak kendilerini gösterirler. Diğerlerinde başlangıç semptomları olarak kolanjit ve tıkanma sarılğı vardır. Lobektominin tedavi edici olduğu tek bir karaciğer lobunun izole tutulması şeklinde ki nadir vakalar haricinde sorunun belirgin bir cerrahi çözümü yoktur. Kolanjit için aralıkla antibiyotik tedavisi mutaddır.

Caroli J: Diseases of the intrahepatic biliary tree. Clin Gastro-

enterni 1973:2:147. Dayıon MT. Longmire WP, Tompkins RK: Caroli's disease: A

premalignant condition? Am J Surg 1983:145:41. Mercardier Metal: Caroli 's disease. Worldj Surg 1984;8:22. Nagasue N: Successful treatment of Caroli's disease by hepatic

resection: Repon of six patients. Ann Surg 1984;200:718.

Hemobilia

Hemobilia

Hemobilia safra koliği, tıkanma sarılığı ve gizli yada gros intestinal kanama triadı ile kendini belli eder. Batıdaki çoğu vakalar hepatik arterin intrahepatik dalından safra kanalı içine kanamaya neden olan karaciğer travmasından bir kaç hafta sonra ortaya çıkar. Karaciğer

travmasının genel tedavi ilkeleri daha iyi anlaşıldığından şimdi daha ender rastlanmaktadır. Doğu'da, hemobilia genellikle kanal parazito-zunu (Ascaris lumbricoides) yada kolanjiohe-patitini izler. Diğer nedenler karaciğer neop-lazmaları, hepatik arter anevrizması rüptüai, karaciğer absesi ve koledok taşıdır. Teşhisi Tec 99m île işaretli eritrosit taramasıyla konabilir fakat teşhis ve tedavinin planlanması için genellikle arteriogram gerekir. Bazen kanama, lezyonu paslanmaz çelik coin, Gelfoam yada hepatik artere selektif olarak yerleştirilen bir katater yoluyla verilen otolog kan pıhtısıyla embolize edilerek durdurulabilir. Bu başarısız olursa, karaciğerin kanayan noktasının direkt ligasyonu yada hilusta hepatik arterin ilgili dalının proksimal kısmının ligasyonu gerekir.

Cüret P et al: Hepatic hemobilia of traumatic or iatrogenic origin: Recent advances in diagnosis and therapy, review of the literatüre from 1976 to 1981. Wortd J Surg 1984;8:2.

Goodnight JE Jr, Blaisdell FW: Hemobilia. Surg Clin North Am 1981:61:973.

Sandblom P, Saegesser F, Mirkovitch V: Hepatic hemobilia: Hemorrhage from the intrahepatic biliary tract, a review. World J Surg 1984:8:41.

Sarr MG et al: Management of hemobilia associated with trans-hepatic internal biliary drainage catheters. Surgery 1984; 95:603.

VVinzelberg GG, Wholey MH, Ismail-Beigi F: Hemobilia de-tectedbyTc-99mlabeledredbloodcells. ClinNuclMed 1982; 7:36.

Pankreatit

Pankreatit

Pankreatit, safra kanalının pankreas içindeki kısmının iltihabi şişme, nedbeleşme veya psödokistle sıkışması sonucu meydana gelir. Hastada ağrısız sarılık yada kolanjit olabilir. Teşhis, özellikle pankreas kalsifikasyonu yoksa, ağrısız sarılığı aşağı yukarı otomatik olarak karaciğer sirozuna bağlanan alkoliklerde zor olabilir. Karnın muayenesinde dis-tandü safra kesesi hissedilebilir. Koledok taşı ve sekonder akut pankreatitten ayırımı grafı-lere yada eğer sarılık sürerse eksplorasyona dayanır. Tek başına iltihaba bağlı sanlık nadiren 2 haftadan uzun sürer. Akut pankreatit atağını izleyen inatçı sanlık psödokist gelişimini, fibrozis nedeniyle tıkanma yapan kronik pankreatiti, hatta tıkayıcı bir neoplazmayı düşündürmelidir.

Kronik pankreatite bağlı tıkanma çok az yada hiç klinik belirti vermeyebilir. Sarılık genellikle mevcuttur fakat ortalama bilirubin seviyesi sadece 4-5 mg/dL'dir. Belirgin fonksiyonel stenozu olan bazı hastalarda sebat eden yüksek alkalen fosfataz seviyeleri yegane anormallik olabilir. Safra kanalına dekompresyon yapılmazsa bu hastalarda sıklıkla bir yada birkaç yıl içinde sekonder bilier siroz gelişir.

598

27.Bölüm, Safra Yolları

Striktür teşhisi ERCP'de bazen duktal angulas-yonla birlikte kanalın intrahepatik kısmında uzun bir stenoz proximal dilatasyon pankre-atik sınırda lümenin tedrici yada ani incelmesinin, görülmesiyle konulur. Kolanjiogramlar stenozu gösteriyorsa ve alkalen fosfataz yada bilirübin seviyeleri iki aydan uzun süre içinde iki defadan fazla normal bulunursa stenoz fonksiyonel olarak anlamlıdır, kendiliğinden düzelme eğilimi yoktur, cerrahi olarak düzeltilmesi gerekir. Çoğu vakada uygun ameliyat koledokoduodenostomidir. Sistik kanal genellikle sürekli dekompresyon sağlayamayacak kadar dar olduğundan kolesistoduodenostomi güvenilir bir yöntem değildir.

Tıkanma sarılığı ve psödokisti olan hastalar bazen psödokistin cerrahi olarak drenajına cevap verirler ama genellikle bu olmaz çünkü tıkanmanın sebebi kist değil kronik nedbeleş-medir. Bu vakalarda ERCP endikedir. Bu yöntemler hem safra kanalını hem de psödokisti drene edecek işlemlerin gerçekleştirilmesine imkan verirler.

GadaczTRet al: Common bile duct complicationsofpancreatitis:

Evaluation and treatment. Surgery 1983:93:235. Littenberg G, Afroudakis A, Kaplowitz N: Common bile duct

stenosis from chronic pancreatitis: A clinical and pathologic

spectnım. Medicine 1979:58:385. Skellenger ME et al: Cholestasis due to compression of the

common bile duct by pancreatic pseudocysts. Am J Surg

1983:145:343. Wisl0ff F, Jakobsen I, Osnes M: Stenosis of the common bile

duct in chronic pancreatitis. Br J Surg 1982;69:52. Yadegar J et al: Common duct stricture from chronic pancreatitis.

Arch Surg 1980:115:582.

Ampuller Stenoz

Ampuller Stenoz

Hepatopankreatik ampullanın stenozu (ampuller stenoz) şiddetli ağrı ve diğer tıkanma belirtilerinin en önemli sebebi sayılmakta ve sıklıkla postkolesistektomi yakınmalarının nedeni olarak düşünülmektedir. Bazı vakalar idiopatiktir, diğerleri safra taşına bağlı travma sonucu olabilir. Hastada safra taşları yada başka bir tıkayıcı lezyon olmaksızın sarılık, yüksek alkalen fosfataz seviyesi, kolanjit gibi safra sisteminde tıkanmaya isabet sayılabilecek sekonder belirtiler varsa ve kolanjiografide koledokun genişlediği görülüyorsa ampuller stenoz makul bir açıklamadır. Bununla birlikte, bu saydığımız objektif bulgular olmadığı halde, karnın yukarı kısmındaki ağrıların nedeni olarak ampuller stenoz gösterilebil-mektedir.

Geçmişte, provake edici olarak morfin ve neostigmin (Prostigmin) enjeksiyonundan sonra kan amilaz seviyesinin yükselmesinin teşhis koymada yararlı bir yöntem olduğu düşülürdü fakat şimdi bu testin güvenilir olmadığı ortaya

konmuştur. Teşhisin, bir endoskop vasıtasıyla ampulla ve kanal basınçlarının ölçülmesiyle konulup konulamayacağı konusunda halihazırda çalışılmaktadır. ERCP yapmak için kata-ter koymak zor olduğundan bu işlem pratik değildir. Dahası, kolanjiografiyle, stenozu ampullanın normal daralmasından ayırmak zordur. O halde ampuller stenoz klinik antite olarak mevcuttur fakat teşhisi zordur ve daha ziyade inanılması güç kanıtlara dayanarak konmaktadır. Endoskopik sfinkterotomi yada transduodenal sfinkteroplasti dikkatlice seçilmiş hastalarda uygun olan tedavi yöntemleridir.

Bar-Meir S et al: Biliary and pancreatic duct pressures measured

by ERCP manometry in patients with .suspected papillary

stenosis. Dig Dis Sci 1979;24:209. LoGiudice J et al: Efficacy of the morphine-Prostigmin test for

evaluating patients with suspected papillary stenosis. Dig Dis

Sci 1979:24:455. Steinberg WM et al: The morphine-Prostigmin provocative test:

Is it useful for making clinical decisions? Gastroenterolog)1

1980;78:728. Warshaw AL et al: Objective evaluation of ampuilary stenosis

with ultrasonography and pancreatic stimulation. Am J Surg

1985:149:65.

Duodenal Divertikül

Duodenal Divertikül

Duodenal divertikül genellikle safra kanalının orifisinden 2 cm. mesafede duodenumun medial tarafında oluşur, bazı bireylerde kanal direkt olarak bir divertiküle boşalır. Son durumda bile duodenal divertikül genellikle sessizdir. Bazen kanal ağzının distorsiyonu divertikül içinde bir barsak taşı (enterolit) oluşumuna yol açarak tıkanma semptomlarının ortaya çıkmasına sebep olur. Hem koledo-koduodenostomi hem de Roux-en-Y koledo-kojejunostomisi genellikle safra drenajını yeniden tesis amacıyle divertikülü eksize edip kanalı barsağa yeniden implante etmekten daha güvenilir yöntemlerdir.

McSherry CK, Glenn F: Biliary tract obstruction and duodenal diverticula. Surg Gynecol Obstet 1970;130:829.

Askariazis

Parazitler duodenumdan geçerek kanalı istila edebilirler. Özellikle askariazis kanal tıkanması semptomlarına yol açabilir. Direkt karın grafilerinde bazen kanallar içinde hava görülebilir. Antibiyotikler kolanjit kontrol altına alınıncaya kadar kullanılmalı ve sonra piperazin tedavisi yapılmalıdır. Akut semptomlar genellikle antibiyotik tedavisiyle kaybolur, eğer bu tedavi yöntemiyle iyilik sağlanamazsa acil eksplorasyon ile parazitlerin çı-

27.Bölüm, Safra Yolları

599

karılması gerekir. Piperazin tedavisinden sonra intravenöz kolanjiogramla kanalın canlı parazitlerden ve parçlarından temizlenip temizlenmediği gösterilmelidir.

Khuroo MS, Zargar SA; Biliary ascariasis: A common cause of biiiary and pancreatic disease in an endemic area. Gııttrotn-terotogy 1985;88:418.

Yellin AE, Donovan AJ: Biliary lithiasis and helminthiasis. AmJ Surg 1981;142:128.

Tekrarlayıcı Piyojenik Kolanji

Tekrarlayıcı Piyojenik Kolanjit (Doğu kolanjiohepatiti)

Doğu kolanjiohepatiti kronik tekrarlayıcı kolanjitin, Japonya'dan Güney Doğu Asya'ya kadar sahil kesimlerinde yaygın olan bir tipidir. Honkong'da acil laparatominin 3. en sık endikasyonu ve safra hastalıklarının en çok rastlanılan tipidir. Halihazırda hastalığın safra hastalığına öncülük eden portal flebitle birlikte kronik portal baktereminin sonucu olduğu düşünülmektedir. E.Coli safra kanallarında sekonder enfeksiyona neden olur; bu ise kanallarda pigment taşı oluşumunu başlatan bir faktördür.

Taşların yol açtığı tıkanma, Batı ülkelerindeki safrataşı hastalığının aksine, safra kesesi taşlarıyla birlikte olmayabilen tekrarlayıcı kolanjitin en sık görülen sebebidir. Atak sırasında kese genellikle distandü olup, bazende pü içerebilir.

Kronik tekrarlayıcı enfeksiyon sıklıkla bilier striktürlere ve karaciğer absesi oluşmasına yol açar. Striktürler genellikle intrahepatik safra kanallarında yerleşirler ve bilinmeyen bazı nedenlerle karaciğerin sol lobu daha şiddetle tutulur. İntrahepatik safra taşları sıktır, bunların cerrahi olarak çıkarılmaları zor yada imkânsız olabilir. Akut karın tablosu titreme ve yüksek ateş genellikle mevcuttur, vakaların yaklaşık yarısında sarılık gelişir. Sağ üst kadranda hassasiyet genellikle belirgindir, vakaların yaklaşık %80'inde kese ele gelir. ERCP yada TCH safra yollarını araştırmak için en iyi yoldur, cerrahi ihtiyacını ve işlemin tipini belirlemeye yardımcı olabilir.

Akut kolanjit için sistemik antibiyotikler verilmelidir. Cerrahi tedavi kolesistektomi, koledok eksplorasyonu ve taşların çıkarılmasından ibarettir. Rezidüel yada tekrarlayan taşların kanaldan çıkmasına imkan vermek için sfinkteroplasti de uygulanmalıdır. Strik-türlü ve bariz dilate (4 cm'den fazla) kanalları olan yada sfinkteroplastiden sonra tekrarlayıcı hastalığı olanlarda Roux-en-Y koledoko jeju-nostomisi endikedir. Hastaların %80'inde cerrahinin sonuçları iyidir. Kronik intrahepatik

enfeksyonun rezolüsyonu için karaciğer lo-bektomi yapmak gerekebilir.

Bazı hastaların tedavi edilebilmesine rağmen bir kere striktürler geliştiğinde yada intrahepatik. kanallar taşla dolduğunda tekrarlayan enfeksiyon sonucu uzayan hastalık hemen hemen kaçınılmazdır.

Cannona RH el al: Orientai choiangitis. Am J Surg 1984;

148:117. Choi TK, VVong J. Ong GB; Choledochojejunos:om> in the

îreatment of primary choiangitis. Surg Gynccol Obsıa 1982;

155:43. Choi TK el al: Lale result of sphincteroplasty in ıhe treatmem of

primary choiangitis. Arılı Surg 19H1;116:173. Lam SK: A studv o( endoseopic sphineterotonn in recurrent

pyogenic cholangitis. Br J Surg I984;7I:262 Stce) DJ, Park YK Oncntal infestational cholangıtıs AmJ Surg

1983.146:366.

SKLEROZAN KOLANJİT

SKLEROZAN KOLANJİT

Sklerozan kolanjit safra kanallarının bak-teriyel olmayan iltihabı daralmasıyla karakte-rize, sebebi bilinmeyen, nadir, kronik bir hastalığıdır. Vakaların yaklaşık %25'i ülseratif kolitli hastalardır. Daha az ilişkili olan diğer durumlar tiroidit retroperitoneal fibrozis ve mediastinal fibrozistir. Hastalık esas olarak 20-50 yaş arasındaki erkekleri etkiler. Çoğu vakalarda kanalların lümeninde düzensiz kısmi obliterasyona neden olan iltihabi proçes safra sisteminin tamamını etkiler. Daralma intrahepatik yada ekstrahepatik kanallara sınırlı kalabilmekle beraber hiçbir zaman posttravmatik yada fokal malign strikture benzeyecek kadar kısa olmaz. Tahta sertliğinde kanal duvarları artmış kollagen ve lenfoid elemanlar içerir ve lümenin aleyhine olarak kalınlaşmıştır.

Klinik başlangıç genellikle tedricen artan orta derecede sarılık ve kaşıntı şeklindedir. Safra ameliyatı geçirilmemişse bakteriyel kolanjit semptomları (örneğin ateş, titreme) mutad değildir. Laboratuar bulguları kolestazın tipik bulgularıdır. Total serum bilirübini 4 mg/ dL civarındadır (nadiren 10 mg/dL'yi aşar). Oral yada intravenöz kolanjiografide safra sistemi anatomisi görünür hale gelmez. THC sıklıkla başarısızdır çünkü perkütan iğneyle küçük kanallara girmek zordur. ERCP genellikle teşhis koydurucudur. Karaciğer biopsisi perikolanjit ve safra stazını gösterebilirse de değişiklikler spesifik değildir. Karaciğer bakır seviyeleri primer bilier sirozda olduğu gibi yükselmiştir.

Ameliyatta, lümen genellikle o kadar küçüktür ki kalınlaşmış kanalın merkezini tayin etmek zor olur. Dikkatli disseksiyonla safra içeren toplu iğne ucu kadar bir delik

600

27.Böliim, Safra Yolları

bulunabilir. Teşhisi doğrulamak ve hastalığın boyutlarını belirlemek için operatif kolanji-ografi yapılmalıdır. Hastaların çoğunda hastalık jeneralize olmakla birlikte, üçte birinde safra sisteminin sadece bir parçasını tutar, diğer alanlar normal gözükür. İzole ekstra hepatik ve intrahepatik tutulmaların her ikisi de tanımlanmıştır.

Geçirilmiş ameliyat anamnezi yoktur. Safra kanalında fokal striktürlerin varlığına genellikle malign bir tümör neden olur. Malign neoplazmalar bazen yanlışlıkla sklerozan ko-lanjit sanılacak kadar daralmaya yol açarlar. Bu potansiyel diagnostik yapılmadan kurtulabilmek için bu antitelerden herhangi birinden şüphelenildiğinde kanal duvarından biopsi alınması tavsiye edilir.

T tüpü yada transhepatik dren, lümen dilate edildikten sonra koledok kanalına yerleştirilmeli ve ameliyattan sonra uzunca bir süre (örneğin 6-12 ay) yerinde bırakılmalıdır. Kaşıntı ve sanlığın geçmesi bazen bu işlemi izler ve az sayıda hasta yıllarca semptomsuz olarak kalır. Bazen karaciğer hilusunda genişlemiş bir kanala hepatikojejunostomi uygulayarak hastalıklı segmenti by-pass yapmak mümkündür.

Sistemik kortikosteroidler genellikle verilir, fakat olumlu etkileri olduğu henüz kesin değildir.

Sklerozan kolanjitin tabii seyri kroniktir, şiddeti kestirilemez. Bazı hastalar tedaviden

sonra neredeyse tam bir remisyona girerler ancak bu sık değildir. Yeterli drenaj sağlan-mamışsa ameliyattan sonra bakteriyel kolan-jit gelişebilir. Bu vakalarda, aralıklarla antibiyotik vermek gerekir. Hastaların çoğunda, yıllar süren hafif veya orta şiddette sarılık ve kaşıntıdan sonra tedricen sekonder bilier siroz gelişir. Karaciğer yetmezliği, assit yada özefa-gus varisleri geç komplikasyonlardır, öldürücü olabilirler. Karaciğer transplantasyonu bazı hastalarda başarılı olmuştur.

Cameron JI_ et al: Sclerosing cholangitis: Anatomical distribulion

of obstructive iesions. Atın Surg 1984:200:54. LaRusso NF et al: Primary .sclerosmg cholangitis. /V Engl J Med

1984,310:899. MacCarty RL et al: Primary sclerosing cholangitis: Findings on

ehoiangiography and pancreatography. Rudiology 1983;

149:39. Minuk GY et al: Abnormal dearance of immune complexes from

the circulation of patients with primary sclerosing cholangitis.

Gastrotnttrology I985;88:166. Pttt HA et al. Pnmary sdertısing cholangitis: Resulls of an ag-

gressive surgical approach. Atın Surg I982;196:259. Rahn NH 111 et al: CT jppearance of sclerosing cholangitis. AJR

1983:141:549. Shepherd HA et al: Ulceratıveeolitıs and persistent liver dysfunc-

tion. QJ Med 1983:208:503. Thompson HH et al: Primary sclerosing cholangitis: A heteroge-

nous disease. Anıt Surg 1982;1%:127. VViesner RH et al: Comparison of the clinicopathologic features of

primary sclerosing cholangitis and primary biliary cirrhosis.

Gastroenterolog? 1985;88:108. Wood RAB, Cuschieri A: Is sclerosing cholangitis complicating

ulcerative colitis a reversible condition? Luncet 1980;2:716.

Genel Kaynaklar

Arias I et al (editors): The Liver: Biology and Pathobiology. Matolo NM (edjtor): Symposium on biliary tract disease. Surg

Raven Press, 1982.

Cim North Am 1981:61:763. (Entire issue.]

Blumgart LH (editör): The Biliary Tract. Churchill Livingstone, Okuda K, Nakayama F, Wong J (editors): Inırahepatic Calculi.

1982.

A. R. Liss, 1984.

Cohen S, Soloway RD (editors): Gallstones. Churchill Living- Schiff L, Schiff R(editors): Diseases of the Liver, Sthed. Lippin-

stone, 1985.

cott, 1982.

Hermann RE: Manual ofSurgery of the Gallbladder, Bile Ducts Zakim D, Boyer TD (editors): Hepatology: A Textbook of Liver

and Exocrine Pancreas. Springer-Verlag, 1979. Kune GA, Şali A: The Practice of Biliary Surgery, 2nd ed. Blackwell, 1980.

Diseases. Saunders, 1982

EMBRİYOLOJİ

EMBRİYOLOJİ

Pankreas fetal hayatın dördüncü haftasında ön barsağm kaudal kısmından arka ve ön pankreas tomurcukları olarak çıkar. Her iki çıkıntı sağa döner ve ventral pankreasın menşe aldığı noktanın yanında biribiriyle birleşir. Daha sonra duodenum döndükçe pankreas da sola kayar. Erişkinde yalnız başın kaudal kısmı ve processus uncinatus ön pankreastan menşe alır. Başın kranial parçası, gövdenin tümü ve kuyruk dorsal pankreastan çıkar. Dorsal pankreas kanalının büyük kısmı ventral pankreas kanalı ile birleşir ve ana pankreas kanalını (Wirsungu) oluşturur; küçük bir kısım aksesuar kanal (Santorini) olarak kalır. İnsanların %5-10 unda ventral ve dorsal pankreasın kanalları birleşmez ve pankreas bölgelerinin çoğu Santorini kanalı yoluyla minör papillaya açılır. Yalnız ventral pankreasın küçük bir kısmı safra kanalı ile müştereken Vater papillasına açılır.

ANATOMİ

ANATOMİ

Pankreas, karnın üstü kısmında retroperi-toneal alanın içinde bulunan ve ince elips şeklinde bir organdır (Şekil 28-1 ve 28-2). Erişkinde 70-100 gr ağırlığmdadır. Bez baş, gövde ve kuyruk olmak üzere üç kısma ayrıla-

bilir. Pankreasın başı duodenumun orta kısmına sıkıca yapışıktır ve inferior vena cava ve superior mezentenk damarların önünde bulunur. Processus uncinatus olarak isimlendirilen küçük doku uzantısı retroperitoneal alandan çıkan üst mezenterik damarların arkasında uzanır. Önden bakılırsa, rnide ve duodenumun ilk parçası kısmen pankreasın önünde yer almış vaziyettedir. Choledochus, duodenumla bitişik olan pankreas başının arkasındaki oluktan geçer. Pankreasın gövdesi arkada aorta, diafragmanm sol crusu, sol adrenal bez ve sol böbrek ile temastadır. Pankreasın kuyruğu dalağın hilusuna girmiştir. Ana pankreas kanalı (Wirsung) organ boyunca baştan kuyruğa kadar uzanır ve Vater ampulunda duodenuma açılmadan hemen önce choledoc-husla birleşir. Aksesuar pankreas kanalı (Santorini) ise duodenuma Vater ampulünün 2-2.5 cm yukarısında açılır.

Pankreasın arteriel kanı çöliak ve üst mezenterik arterlerin dallarından gelir (Şekil 28-2). Üst pankreatikoduodenal arter gastro-duodenal arterden çıkar, duodenuma paralel olarak seyreder ve bir kavis oluşturmak üzere nihayet üst mezenterik arterin bir kolu olan inferior pankreatikoduodenal arterle ağızlaşır. Dalak arteri pankreasa, bunun gövde ve kuyruğunu kanlandıran dallar verir.

FİZYOLOJİ

FİZYOLOJİ

Dışa Salgılama (ek?okrin) Fonksiyonu

Pankreasın dış salgısı günde 1-2 litre olup sindirim enzimleri ihtiva eden, berrak ve alka-len (pH 7.0-8.3) bir sıvıdır. Salgı sekretin ve kolesistokinin denen hormonlar ve parasempatik tenbihle uyarılır. Sekretin ve kolesistokinin özel uyanlara cevap olarak duodenum mukozasında yapılır, depo edilir ve buradan salgılanır. Duodenum lümenindeki asid muhteva sekretin, yağ ve proteinin sindiriminden açığa çıkan ürünler ise kolesistokinin salgılanmasına yol açar.

Su ve elektrolit başlıca sekretin stimülas-yonunun altında olarak centroacinar ve inter-colated kanal hücrelerinden salgılanır. Salgı, toplayıcı kanal sisteminde iyon alış verişi ve aktif sekresyon olayı sebebiyle değişikliğe uğrar. Sodyum ve potasyum gibi katyonlar plazmadaki yoğunluktadır. Bikarbonat ve klor anyonlarının yoğunluğu ise salgılamanın hızına göre değişir. Şöyle ki salgılama hızının artması ile bikarbonatın yoğunluğu artar, klo-runki ise düşer; böylelikle ikisinin toplamı salgının azalması veya artması halinde daima sabit kalır. Pankreas sıvısı duodenumda mide asidini nötralize eder ve lumenin pH sini pankreas enzimlerine en uygun aktiviteyi sağlayacak seviyeye getirir.

Pankreas enzimleri başlıca kolesistokinin ve vagus stimülasyonuna cevap olarak bezin acinus hücrelerinde yapılır, symogen granül halinde depo edilir ve bunlardan salgılanır. Pankreas enzimleri proteolitik, lipolitik ve amilolitiktir. Lipaz ve amilaz aktif şekillerinde depo edilir ve bu durumda salgılanır. Proteolitik enzimler inaktif önmaddeler olarak salgılanır ve bir duodenal enzim olan enterokinaz ile aktive edilir. Pankreastan salgılanan diğer enzimler ribonükleazlar ve fosfolipaz A dır. Fosfolipaz A bir inaktif proenzim olarak salgılanır ve duodenumda tripsin ile aktive edilir. Safra lesitininin lizolesitine çevrilmesinde katalizatörlük eder.

Pankreasta proteinin turnover'i vücuttaki herhangi bir diğer organınkinden fazladır. Damar içine verilen aminoasidler enzim proteinin yapısına girer ve bir saat içinden pankreas sıvısında görülebilir. Pankreasın proteolitik

28.Bölüm, Pankreas

603

enzimleriyle kendini sindirmesini önleyen üç mekanizma vardır: (1) Enzimler öteki hücre proteinlerinden ayrı olarak granüller halinde acinus hücrelerinde depo edilir. (2) Enzimler inaktif şekillerde salgılanır. (3) Pankreas sıvısında ve pankreas dokusunda proteolitik enzimlerin inhibitörleri bulunur.

tçsalgı (endokrin) Fonksiyonu

Pankreasın endokrin fonksiyonu insülin salgılamakla yemekten sonra besinlerin depo edilmesini kolaylaştırmak ve açlık sırasında glukagon açığa çıkarmakla bunların mobili-zasyonunu sağlamak şeklindedir. İnsülin ve glukagon keza pankreas polipeptidleri ve somatostatin Langerhans adacıklarında yapılır.

İnsülin, 51 aminoasid artığından meydana gelen bir polipeptiddir (NW 5734) ve bir pro-kürsör olan proinsülin üzerinden pankreasın Beta hücrelerinden yapılır. İnsülin salgısı kan serumunda glikoz, aminoasidler ve belki de kısa zincirli yağ asidleri gibi metabolik maddelerin yoğunluğunun artması ile kamçılanır. İnsülin salgılanmasındaki en büyük ve normal uyan faktörü glükozdur. Beta hücrelerinin membranında bulunan özel gluko-reseptörlerin aktivasyonu insülin yapımını ve salgılanmasını tenbih eder. Glukagon, sek-retin, kolesistokinin, vazoaktif intestinal poli-peptidler (VİP) ve gastrin de insülin salgılatır. Bütün bunlar Beta hücrelerinin üzerindeki reseptörlerin de glukoza karşı duyarlılığını arttırırlar. Epinefrin, tolbutamid ve klorpropa-midde adenilat siklazı etkilemek suretiyle insülin salgılatır.

Glukagon: 29 aminoasidden ibaret bir polipeptid (MW 3485) olup pankreasın Alfa hücrelerinde yapılır. Kanda glükoz yoğunluğunun düşmesi, aminoasidler, katekolaminler, sempatik stimülasyon ve kolesistokinin glukagon salgısının tenbih eder. Hiperglisemi ve insülin ise salgıyı baskı altına alır.

İnsülinin başlıca fonksiyonu karbonhidratlar, yağlar, proteinler ve nükleik asidleri içine alan anabolik reaksiyonları stimüle etmektir. İnsülin glikogenolizis, lipolizis, pro-teolizis, glükoneogenezis, ureagenezis( üre yapımı) ve ketogenezisi azaltır. Glukagon ise karaciğerde glikogenozisli ve karaciğerde olduğu gibi yağ dokusunda da proteolizis ve lipolizisi uyarır. Lipolizis yükselince ketoge-nezis ve glükoneogenezisde de bir artma olur. Glukagon karaciğer, kalp, iskelet kası ve yağ dokusunda cAMP'ı artınr. Kısa sürede gli-koneogenezis insülin ve glukagonun arasındaki dengeye dayanmaktadır. İnsülin ve glukagonun etki mekanizmaları üzerindeki çalışmalar bu

hormonların etkilemi hücre zan üzerindeki reseptörler aracılığıyla yaptığını telkin etmektedir. Langerhans adacıklarından çıkan kan, dolaşıma geçmeden önce pankreasın acinus-lanna girer. Bu durum acinus fonksiyonun yüksek doz hormona ihtiyaç gösterdiğini düşündürür.

Case RM: Pancreatic secretion: Cellular aspects. Page 163 in:

Scientific Basis of Gastroenterology. Duthie HL, Wormsley

KG (editors). Churchill Livingstone, 1979. HowatHT, Sarles H (editors): TheExocrinePancreas. Saunders,

1980. Krahl ME: Endocrine function of the pancreas. Annu Rev Physiol

1974;36:331. RudickJ: Physiology of pancreatic secretion. SurgClinNorthAm

I981;61:47. Solomon TE, Grossman MI, Williams JA: Recent advances in

pancreatic physiology: Summary of a conference. Fed Proc

1981;40:2105.

PANKREASIN DOĞUŞTAN ANOMALİLERİ

PANKREASIN DOĞUŞTAN ANOMALİLERİ

Annular (halka) Pankreas

Nadir görülen bu durumda organın başında halka şeklinde bir pankreas dokusu bulunur ve duodenumun inen kısmını çevirir. Bu anomali çoğunlukla bebeklikte postprandial kusmalar ile kendini gösteren duodenal tıkanıklık şeklinde ortaya çıkar. Darlık koledokun duo-denuma açıldığı yerin distalinde ise kusmukta safra bulunur. Radyografide mide ve proksi-mal duodenumun genişlediği (çift hava kabarcığı belirtisi) ve ince barsağın geri kalan kısmında havanın azaldığı yada hiç hava bulunmadığı görülür. Sıvı ve elektrolit dengesi düzeltildikten sonra tıkanmış segment üzerinde duodenojejunostomi ya da diğer benzer işlemler yapılır. Tıkanmaya sebep olan pankreasın rezeksiyonuna kalkışılmamahdır. Çünkü ameliyat sonrasında sıklıkla pankreas fistülü veya akut pankreatit meydana gelir. Bazen annular pankreas erişkinlerde de aynı belirtilerle ortaya çıkmaktadır.

Kiernan PD et al: Annular pancreas. Arch Surg 1980;115:46.

Etiyoloji

Etiyoloji

Pankreatit vakalarının çoğunda sebep safra taşı hastalığı ya da alkolizmdir; vakaların küçük bir kısmında ise hiperkalsemi, trauma, hiperlipidemi ve genetik istidat rol oynamaktadır. Geri kalan vakalarda ise sebep belli değildir. Bu gibi çeşitli faktörlerle meydana gelen hastalığın belirtileri ile hikâyesi arasında önemli farklar vardır.

A.Safra Pankreatiti: Akut pankreatit vakalarının yaklaşık olarak %40 ı safra taşı hastalığı ile birlikte bulunur ve bu, tedavi edilmezse ekseriya ilave akut nöbetlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bilinmeyen sebeplerden dolayı akut safra pankreatitinin tekrarlayan hecmeleri bile kronik pankreatit yapamaz. Safra yollan hastalığının ortadan kaldırılması hemen hemen her zaman tekrarlayan pankreatiti önleyebilmektedir. Etiyolojik mekanizma büyük bir ihtimalle Vater ampulü ve pankreas kanalının geçici olarak safra taşı ile tıkanmasından ibarettir. Vakaların ancak %25 inde koledok taşı bulunmaktadır. Fakat hastalann %90'undan fazlası akut nöbetten sonraki 10 gün içinde dışkı ile safra taşı' attığı için hecmelerin çoğunun safra taşının koledok ve Vater ampulünden geçmesi ile ilgili olduğu tahmin edilmektedir.

B.Alkolik Pankreatit: Amerikada pankreatit vakalarının yaklaşık olarak %40 ında sebep alkolizmdir. Hastalar karakteristik olarak çok miktarda sert likör veya şarap içen

kişilerdir; biranın daha çok içildiği ülkelerde ise hastalık nisbeten az görülür. Çoğu zaman ilk pankreatit hecmesinin öncesinde 6 yıl veya daha uzun süreli bir alkol alımı dönemi bulunur ve hatta ilk klinik belirtiler sırasında bile, eğer pankreas mikroskopik olarak incelenirse kronik pankreatit bulguları tesbit edilebilir. Böylece klinik, bulgular ne olursa olsun alkolik pankreatite ekseriya kronik pankreatitin bir sinonimi nazariyle bakılır.

Bir etiyolojik faktör olarak alkol hem direkt hem de indirekt yoldan etki yapmaktadır. Tecrübi çalışmalar alkolün fosfat P nin parenkimal fosfolipidlerin bünyesine girmesini ve zimogen yapımını azalttığını keza acinus hücrelerinde ultarstrüktür değişiklikleri yaptığını göstermiştir. Alkolün birdenbire verilmesi pankreas salgısını kamçılar ve Oddi sfinkterinde spazm yapar. Bu durum kanalın kısmen tıkanması ve salgının uyarılması ile meydana getirilen tecrübi akut pankreatite benzetilebilir. Hasta içkiyi kesmeye ikna edilirse akut hecmeler önlenebilir fakat kalıcı kanal tıkanıklığı ve fibrozis sebebiyle parenkim hasan devam eder.

C.Hiperkalsemia: Hiperparatiroidizm ve hiperkalsemia ile birlikte olan diğer hastalıklar bazen akut pankreatit yapabilir. Zamanla kronik pankreatit ve kanal taşlan teşekkül eder. Pankreas sıvısında hiperkalsemia sonucu kalsiyum yoğunluğunun artamasının vakitsiz olarak proteazları aktive ettiği zannedilmektedir. Bunlar aynı zamanda kanallarda taş teşekkülünü de kolaylaştırabilir.

D.Hiperlipidemia: özellikle alkolikler olmak üzere bazı hastalarda pankreatitin akut hecmeleri sırasında geçici olarak hiperlipide-mia görülmektedir; primer hiperlipidemialı hastalarda ise (özellikle şilomikron seviyesi yüksek ve lipoprotein yoğunluğu çok düşük olanlarda) pankreatit muhtemelen metabolik bozukluğun direkt bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Akut pankreatit hecmesi sırasında çoğu zaman hiperlipidemiaya normal bir serum amilaz seviyesi refakat eder, çünkü lipid muvacehesinde kimyasal amilaz tayini yanlış sonuç verir; idrarla amilaz atılımı ise hâlâyüksek seyredebilir. Akut karın ağnsı olan her hastada seruma bakılması önemlidir, çünkü eğer görünüm süt gibi ise pankreatit teşhisi hemen hemen her zaman doğru olacaktır. Eğer primer lipid anomalisi varsa diyet düzenlemesi ile sonraki pankreatit hecmeleri ve diğer komplikasyonlar azaltılır.

E.Ailevi Pankreatit: Burada mutat olarak karın ağrısı nöbetleri çocuklukta başlar. Gene-

28.Bölüm, Pankreas

605

tik bozukluk muhtemelen değişik penetranslı X'e bağlı olmayan dominant şekilde geçer. Bu şekil hastalığı olan bazı ailelerde aminoa-sidüria da bulunur, fakat bu her zaman mevcut olan bir bulgu değildir. Diabetes mellitus ve steatore sık görülmez. Sonunda hastaların çoğunda kalsifiye pankreatit gelişir ve birçok hastada kronik ağrı sebebiyle ameliyat yapmak gerekir. Alievi pankreatiti olan hastalarda pankreas kanseri çok sıktır.

F.Protein Eksikliği: Diyette protein alımının belirgin olarak düşük olduğu bazı topluluklarda kronik pankreatitin sıklığı yüksektir. Bu ilişkinin sebebi karanlıktır. Çünkü pankreatit özellikle bol protein ve yağlı diyet alan alkoliklerde, az protein ve yağ alanlara göre daha sıklıkla görülmektedir.

G.Ameliyat Sonrası (Iatrojenik ) Pankreatit: Ameliyat sonrası pankreatiti vakalarının çoğu özellikle sfinkterotominin ilave edildiği koledok revizyonundan sonra görülür. Bundan şimdi büyük ölçüde terkedilmiş olan şu iki işlem sorumlu idi: (1) Uzun kolu Oddi sfinkterinden geçen T tübünün kullanılması ve (2) koledokun teftişi sırasında (k.eksploras-yonunda) sfinkterin diktatörlerle 5-7 cm genişletilmesi. Başka bir sebep de pankreas biyopsisinin yapıldığı pankreas ameliyatlarıdır. Nadiren pankreatit bir mide ameliyatını veya pankreasın uzağında yapılan ameliyatları da izler. Endoskopik retrograd pankreatografinin ya da transendoskopik sfinkterotominin bir komplikasyonu olarak da pankreatit meydana gelebilmektedir.

Pankreatit nadiren, getirici kangalın akut tıkanıklığı ve duodenum salgısının yüksek basınç altında kalarak pankreas kanalına tepmesi sonucu Billroth II tipindeki mide rezeksiyonundan sonra da görülebilmektedir. Bu durum tecrübi olarak köpeklerde meydana getirilebilmektedir (Pfeffer kangalının hazırlanması).

H.İlaç Pankreatiti: İlaçlar genellikle beklenenden çok daha fazla akut pankreatit vakasından sorumludur. En çok suçlanan ilaçlar kortikosteroidler, östrojen ihtiva eden kont-raseptivler, azotioprin, tiazid diüretikleri ve tetrasiklinlerdir. östrojenlerin kullanılmasına bağlı olan pankreatitlerde genellikle sebep ilacın meydana getirdiği hipertrigliseridemia-dır. Diğer ilaçların meydana getirdiği vakalarda mekanizma belli değildir.

I.Tıkayıcı Pankreatit: Pankreas kanalının kronik kısmi tıkanıklığı doğuştan olabildiği

gibi bir traumayı veya iltihabın iyileşmesini de takibedebilir. Zamanla kanalı tıkanan paren-kimin yerini fıbröz doku alır ve böylece kronik pankreatit gelişir. Bazen akut pankreatit nöbetleri de görülebilir.

Pancreas divisum denen anomali bir tür tıkayım pankreatite zemin hazırlayabilir. Eğer böyle bir anomali varsa ve iltihabi durumlarda olduğu gibi minör papillanın deliğinde daralma husule gelirse lumen pankreas sıvısının barsağa akıtmada yetersiz kalır. Pancreas divisum teşhisi endoskopik retrograd kolanjio pantreatografi ile yapılabilir. Eğer bu tür anomalisi olan bir hastada pankreatit nöbetleri tesbit edilir ve olayın başka bir sebebi bulunamazsa hastalığa bu anomalinin sebep olduğunu düşünmek makul olur.

Tedavi olarak minör papillada cerrahi yoldan sfinkteroplasti yapılması teklif edilmişse de elde edilen sonuçlar tatmin edici değildir. Bu durum parenkimde irreversibl değişikliklerin olmasından ve kronik iltihabın devam etmesinden ileri gelebilir. Belirgin kronik pankreatit belirtileri gösteren hastalarda pankreas rezeksiyonu veya drenaj şeklinde bir cerrahi tedavi yapılmalıdır.

J.Idiyopatik pankreatit ve muhtelif sebepler: Hastaların yaklaşık %15'ini teşkile eden ve biîier ve alkolik pankreatitten sonra olarak üçüncü büyük grubu oluşturan bu tür pankreatite belirgin bir sebep gösterilemez. Bu hastaların, birkaç yıl izlenecek olurlarsa yaklaşık 1/3'ünde safra taşının teşekkül ettiği görülür.

Akrep sokması da pankreatite seDep olabilir.

Patogenezis

Patogenezis

Pankreatitin bezin enzimetik hazmından ileri geldiği şeklindeki telakki akut pankreatitli hastaların pankreas dokusunda lizolesitinlerin ve fosfolipaz A miktarının artması ve assit sıvında proteolitik enzimlerin bulunması ile desteklenmektedir. Tecrübi olarak eğer aktive edilmiş enzimler basınç altında pankreas kanallarına injekte edilirse pankreatit meydana getirilebilir. Muhtemelen tripsin inhi-bitörleri ile inaktive edildiği için pankreatitli insanların pankreas dokusunda aşırı miktarlarda tripsin bulunamamaktadır. Mamafih kendikendini hazmetme teorisi, deliller ikna edici olmamakla beraber hemen hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. İleri sürülen diğer faktörler ise vasküler yetmezlik, lenfatik konjestiyon ve kallikrein-kinin sisteminin akti-vasy onudur.

606

28.Bölüm, Pankreas

Uzun yıllar tripsin ve diğer proteazlar başlıca hasar yapan maddeler olarak bilinmekte idi, fakat yeni bulgular fosfolipaz A, lipaz ve elastazın muhtemelen daha önemli olduğunu göstermektedir. Tripsin basınç altında interstisiyel aralığa (parenkime) verilse bile genelde canlı hücreleri etkilemez ve bu işlemin sonucu olarak husule gelen pankreatitte insan pankreatitlerirtde belirgin olan koagü-lasyon nekrozu görülmez. Fosfoiipaz A, az miktarda lesitin gibi safra tuzlarının muvacehesinde serbest ve hücre zanndaki fosfolipid-leri etkiler; bunun sonucunda çok kuvvetli liso bileşiklerini meydana getirir. Fosfolipaz A nın safra lesitini üzerine etkisi sonucu oluşan lizolesitin ya da bizzat fosfolipaz A nın bizzat kendisi safra tuzları ile birlikte şiddetli nekro-tizan pankreatit yapma kudretine sahiptir. Tripsin bu olaylar zincirinde önemli bir yer işgal eder, çünkü fosfolipaz A nın inaktiv önmaddelerinden aktive edilmesi için az miktarlarda gereklidir.

Hem elastolitik hem de proteolitik olan elastaz aktif olmayan şekilde salgılanır. Elastazın, kan damarlarının duvarını sindirebildiği için hemorajik pankreatitin patogenezisinde önemli bir yeri olduğu zannedilmektedir.

Eğer kendikendini hazmetme hadisesi pankreatitte her zaman görülen ve nihai olaysa erken devrelerde kanallarda aktif enzimlerle onların reaksiyon ürünlerinin bulunması ve interstisiyuma kaçması gerekir. Bilinen etiyo-lojik faktörlerle kendikendini hazmetme olayı arasında münasebet kurmaya çalışan en geçerli teoriler şunlardır:

A.Tıkanma-salgılama: Hayvanlarda pankreas kanalının bağlanması genellikle bir hafta içinde iyileşen hafif bir ödeme yol açar. Daha sonra salgılayıcı sistemde atrofi husule gelir. Öte yandan muhtemelen insanda da oluşabilen şekle çok benzeyen kısmi ya da fasılalı kanal tıkanması, eğer bez aynı zamanda salgılama için zorlanırsa pankreatit yapabilir. Söz konusu deneylerin en büyük kusuru bu yolla şiddetli bir pankreatit oluşturma güçlüğüdür. Bununla beraber insan pankreası köpek ya da sıçan pankreasınınkine göre 10 kat daha ciddi olacaktır.

B.Müşterek Kanal Teorisi: Vater ampulünün safra taşı ile tıkandığı bir hastada pankreatit olduğunu müşahede eden Opie safranın pankreas kanallarına tepmesinin olaya yol aça-beliceğini düşünmüştür. Safra ve pankreas kanallarının seyri iki sistemi duodenuma birleştiren müşterek bir kanalın olmasını gerektirir. Söz konusu kanallar insanların %90 mda

biribirine yaklaşırsa da ancak bunların %10 unda, ampullada bir safra taşı bulunduğunda safranın pankreasa tepmesine müsaade edecek uzunlukta müşterek bir kanala açılmaktadır. Pankreas kanalında bulunan taze normal safra kendi başına zararsızdır. Safra, eğer infekte olursa veya pankreas sıvı ile inkübe edilirse ya da safra tuzları ayrışırsa (dekonjüge olursa) daha zararlı olur. Bu gözlemler pankreas sıvısının önce safra kanallarına ve safra kesesine girebileceğini, burada inkübe olabileceğini ve sonra karışımın gerisingeri pankreasın içine tepebileceğini telkin eder. Diğer bir düşünce tarzı da ayrışmış (dekonjüge olmuş) safra tuzlarını ihtiva eden infekte safranın pankreasa girerek pankreatit oluşturmasıdır.

C.Duodenum Muhteviyatının Tepmesi: Yukarıdaki teoriler, normalde pankreas enzimlerinin duodenumda entorokinazın etkisiyle nasıl aktive edildiğini izah edememektedir. Deney hayvanlarında eğer pankreas kanalının içine açıldığı duodenum segmenti ameliyatla kapalı bir kangal haline getirilirse duodenum sıvısının koledoka tepmesi şiddetli bir pank-reatite yol açar(Pfeffer kangalı). Billroth II tipi mide rezeksiyonundan sonra görülen akut getirici kangal tıkanıkhğındaki pankreatit de muhtemelen buna benzer faktörlerin bir sonucudur. Bu özel örnek hariç , insanlarda duodenum muhteviyatı tepmesinin pankreatit husule getirdiğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır.

D.Pankreas Kanalından Geri Diffüzyon:

Nasıl mide mukozası asidi yüksek yoğunlukta tutmada bir barier gibi görev yapıyorsa aynı şekilde pankreas kanalının epiteli de lum endeki enzimlerin pankreas parenkimine geçişini önlemektedir. Kedilerde yapılan tecrübeler pankreas kanalının bu bariyer fonksiyonunun alkol ve safra asidleri dahil birçok tahriş edici bazı maddelerle zedelenebileceğini göstermiştir. Ayrıca alkolün etkisi ağızdan alındıktan sonra da görülebilmektedir. Çünkü bu madde pankreas sıvısıyla salgılanmaktadır. Bariyer hasarı kanalı, molekül ağırlığı 20.000 kadar olan moleküllere ve içindeki enzimlerin beze girerek pankreatit yapmasına müsaade edecek derecede geçirgen yapar. Bununla beraber pankreatit patogenizisinin henüz yeterince açıklanmamış olduğunu kabul etmek gerekir. Vater ampulünün geçici olarak safra taşı ile tıkanması pek muhtemelen safra pank-reatitinin teşekkülündeki ilk olaydır. Bunu pankreasa safra tepmesinin izleyip izlemediği henüz bilinmemektedir. Alkolik pankreatitin herhalde kısmi kanal tıkanması, salgılatıcı

\

28.Bölüm, Pankreas

607

uyarma, kanal bariyeri üzerine akut etki ve alkolün parenkim hücreleri üzerine kronik toksik etkisi gibi birkaç sebebi vardır.

E.Sistemlerle İlgili Belirtiler: Şiddetli akut pankreatit, başlıca adult respiratory dyst-ress sayndromu (ARD) da denen solunum yetmezliği, miyokard depresyonu, böbrek yetmezliği ve midede stres ülseri gibi çok sayıda organ yetmezliği komplikasyonuna yol açabilir. Bu komplikasyonlann patogenezisi birçok bakımdan sepsisteki müteaddit organ yetmezliğine benzer ve gerçekten de çok şiddetli akut pankreatit vakalarının bazılarında ilave bir faktör olarak pankreasta abse oluşmasına bağlı olarak sepsis bulunur. Akut pankreatit cereyan ederken bakteri endotc ksinleri, pankreas proteazları ve diğer aktiv maddeler sis-temik dolaşıma karışır. Akut pankreatit sırasında Alfa-makroglcbülin gibi proteazla birleşerek bunları inaktive eden serum faktörlerinin yoğunluğu azalır ve hastalık ne kadar şiddetli olursa o kadar düşük bir seviyeye iner. Akut pankreatitli fakat infekte olmamış hastalardaki endotoksin başta C olmak üzere kompleman sistemini ve kininleri aktive eder. Kompleman aktivasyonu, akciğer kapillerle-rinde granulosit agregasyonuna ve agregasyon birikimine yol açar. Granulositlerin açığa çıkardığı nötrofil elastaz, superoksid anyon, hidrojen peroksid ve hidroksid radikalleri bra-dikininle birlikte olarak akciğer epitelinin üzerine toksik bir etki yapar ve bu da permea-biliteyi artırır. PGE PGI ve leukotriene B4 gibi araşidonat mefaboritleri de bazı yollardan olaya katılabilmektedir. Diğer organlarda da buna benzer hadiselerin cereyan ettiği zannedilmektedir.

cosia JM et al: Etiology and pathogenesis of acute biliary

pancreatitis. Surgery 198O;88:İ18. .ustin JLetal: Effeçtsof partial duct obstruction and drainage on

pancreatic function. J Surg Res 1980;28:426. iess-MA, Ediş AJ, van Heerden JA: Hyperparathyroidism and

pancreatitis: Chance or a causal association? JAMA 1980;243:

246. Blair AJ, Russell CG, Cotton PB: Resection for pancreatitis in

patients with pancreas divisum. Ann Surg 1984;200:590. Dickson AP et al: Hyperlipidaemia, alcohol abuse and acute

pancreatitis. Br J Surg 1984;71:685. Farmer RC et al: Effects of bile salts on permeability and mor-

phology of main pancreatic duct in cats. Dig Dis Sci

1984;29:740. Planche NE et al: Effects of intravenous alcohol on pancreatic and

biliary secretion in man. Dig Dis Sci 1982;27:449. Russell RCG, Wong NW, Cotton PB: Accessory sphincterotomy

(endoscopic and surgical) in patients with pancreas divisum.

Br J Surg 1984;71:954. Sanfey H et al: The role of oxygen-derived free radicals in the

pathogenesis of acute pancreatitis. Ann Surg 1984;200:405.

Saries H et al: Observations on 205 confirmed cases of acute pancreatitis, recurring pancreatitis, and chronic pancreatitis. Gut 1965;6:545.

Stafford RJ, Grand RJ: Hereditary disease of the exocrine pancreas. Clin Gastroenterol 1982;11:141.

Steer ML: Search for the trigger mechanism of pancreatitis. Gastroenterology 1984;86:764.

Steer ML et al: Pancreatitis: The role of lysosomes. Dig Dis Sci 1984;29:934.

Viceconte G: Effects of ethanol on the sphincter of Oddi: An endoscopic mano'metric study. Gut 1983;24:20.

Warshaw AL, Richter JM, Shapiro RH: The cause and treatment of pancreatitis associated with pancreas divisum. Ann Surg 1983;198:443.

AKUT PANKREATİT

Teşhis Kriterleri

— Birdenbire başlayan ve sıklıkla sırt ağrısı ile birlikte olan epigastrik ağrı

— Bulantı ve kusma

— Serum veya idrarda amilaz yükselmesi

— Safra taşı ya da birçok hastada olduğu gibi alkolizm

Genel Değerlendirme

Ödemli ve hemorajik pankreatit aynı patolojik sürecin belirtileri ve tedavi bakımından aynı ilkelere sahip olduğu halde hemorajik pankreatit daha çok komplikasyon yapar ve daha yüksek ölçüde ölüme sebep olur. Ödemli pankreatitte bez dokusu ve bunun civarındaki retroperitoneal yapılar interstisi-yuma sıvı girmesi ile şişmiş ve pankreas, paren-kimdekî küçük nekroz odaklarını çevreleyen iltihabi hücrelerle infıltre olmuştur. Hemorajik pankreatit, parenkimin ve organın civarındaki retroperitoneal yapıların içine kanama ve yaygın pankreas nekrozu ile karakterizedir. Her iki şekilde de peritonda yeryer ve küçük kireçleşme odaklan bulunur; bunlar yağ nekrozu alanlannna tekabül eder.

Ranson akut pankreatit nöbetlerinin şiddetini belirlemek için bir grup kriter tarif etmiştir (Tablo 28-1).

AKUT PANKREATİT

AKUT PANKREATİT

Teşhis Kriterleri

— Birdenbire başlayan ve sıklıkla sırt ağrısı ile birlikte olan epigastrik ağrı

— Bulantı ve kusma

— Serum veya idrarda amilaz yükselmesi

— Safra taşı ya da birçok hastada olduğu gibi alkolizm

Genel Değerlendirme

Ödemli ve hemorajik pankreatit aynı patolojik sürecin belirtileri ve tedavi bakımından aynı ilkelere sahip olduğu halde hemorajik pankreatit daha çok komplikasyon yapar ve daha yüksek ölçüde ölüme sebep olur. Ödemli pankreatitte bez dokusu ve bunun civarındaki retroperitoneal yapılar interstisi-yuma sıvı girmesi ile şişmiş ve pankreas, paren-kimdekî küçük nekroz odaklarını çevreleyen iltihabi hücrelerle infıltre olmuştur. Hemorajik pankreatit, parenkimin ve organın civarındaki retroperitoneal yapıların içine kanama ve yaygın pankreas nekrozu ile karakterizedir. Her iki şekilde de peritonda yeryer ve küçük kireçleşme odaklan bulunur; bunlar yağ nekrozu alanlannna tekabül eder.

Ranson akut pankreatit nöbetlerinin şiddetini belirlemek için bir grup kriter tarif etmiştir (Tablo 28-1).

KLİNİK BULGULAR

Klinik Bulgular

A.Semptomlar ve Belirtiler: Akut nöbet ağır bir yemekten sonra sırta doğru yayılan ve şiddetli bir epigastrium ağrısıyla birdenbire başlar. Ağrı hiç azalmaz ve çoğunlukla kusma ve öğürme ile birliktedir. Ağır vakalarda hasta şok sebebiyle çöker.

Hastalığın şiddeti derecesinde olmak üzere ağır bir dehidrasyon, taşikardia ve pos-tural hipotansiyon bulunabilir.


Tablo 28-1 Akut pankreatitte Ranson'un ağırlık kriterleri

Başlangıçta bulunan kriterler 55 yaşm üstü

Lökosit sayısı 16.000/mm Kanglükozu 200 mg/dL Serum LDH 350 IU/dL SGOT(AST) 250 IU/dL

İlk 48 saatte ortaya çıkan kriterler Heraatokrit düşmesi %10 BUN yükselmesi 8 mg/dL Serum Ca2 8 mg/dL Arteriel PO2 60 mmHg Baz eksikliği 4 meq/L Hesaplanan sıvı sekestrasyonu 600 mL

Morbidite ve mortalite sıklığı bulunan kriterlerin sayısı ile uyum gösterir. Mortalitenin kriterlerle münasabeti şöyledir:

0-2 kritervarsa mortalite %2 dir.

3-4 """" % 15 dir

5-6 """"%40tır.

7-8""""%100dür.

miyokard fonksiyonu zayıflamıştır. Karnın muayenesinde barsak seslerinin azaldığı ya da kaybolduğu görülür. Çoğu zaman epigastri-umda bulunmakla beraber yaygın olabilen bir hassasiyet tesbit edilir. Komplikasyon yapmamış pankreatite ekseriya vücut sıcaklığı normal ya da hafif yükselmiştir. Özellikle solda olmak üzere plevrada sıvı toplanmasının klinik belirtileri bulunabilir. Hastaların %l-2 sinde böğürde (Grey Turner belirtisi) ya da göbek çevresinde mavimsi bir renk değişikliği (Cullen belirtisi) bulunur; bu durum kanın ret-roperitoneal dokuları disseke etmesi ile mütera-fık bir hemorajik pankreatit olduğunu gösterir.

B.Laboratuar Bulguları (Hematokrit)

dehidrasyon sonucu yükselebilir ya da hemorajik pankreatitte kann içine olan kan kaybı sebebiyle düşük bulunabilir. Mutat olarak orta derecede bir Iökositozis varsa da irinleşme komplikasyonlannın bulunmadığı durumlarda total beyaz küre sayısının 12.000/mm3 ün üstüne çıkması çok nadirdir. Karaciğer fonksiyonları çoğu zaman normal ise de serum bili-rübinin yoğunluğunda hafif bir yükselme kaydedilebilir (Sıklıkla 2 mg/dL nin altındadır). Serum lipazında yükselme erken dönemde ve akut nöbetten birkaç gün sonrasına kadar tesbit edilir.

Akut nöbetin başladığı ilk 6 saat içinde serum amilaz yoğunluğu normalin 2.5 katından daha fazla yükselir ve genellikle birkaç gün yüksek kalır. Değerlerin 1000 IU/dL nin üstünde olması akut safra pankreatiti için karakteristiktir, buna mukabil akut alkolik pankreatitte sıklıkla daha düşük değerler bulunur. Mamafih serum amilaz seviyesinin ölçülmesi güvenilir bir teşhis metodu değildir. Gangrenli kolesistit, ince barsak tıkanıklığı, mezenter infarktüsü ve delinmiş ülser gibi diğer akut karın sendromlannda da, seviyesi nadiren 500 IU/dL nin üstünde olmakla beraber serum lipazında bir yükselme olmaksızın meydana çıkabilir; eğer hiperlipidernia varsa bu bir kaidedir. Muayene için kan alınmadan önce de yüksek seviyeler normale dönmüş olabilir.

Serum amilazını ölçmek için en sık kullanılan metodlar pankreas amilazını, tükrük amilazını ve makroamilazı toptan tayin eden metodlardır. Mamafih karin ağrısı olan hastalarda bazen hiperamilazemîa bulunabilir; bunlarda pankreas iltihaplanmamıştır ve yüksek bulunan amilaz seviyesi tamamen tükrük amilazı ve makroamilazdan ibarettir. İzoamilaz (pankreas ve tükrük amilazı) ve makroamilaz ölçümlerinin hiperamilazemia ile birlikte kann ağrısı olan hastaların yaklaşık %30'unda teşhise yardımcı olabileceği ve dolayısıyla bu gibi ölçümleri yapan metodların muhtemelen gelecekte daha çok kullanılacağı anlaşılmıştır. Günümüzde pankreatitin klinik belirtileri tam manasıyla tatmin edici olmadıkça teşhisin herhalde bu testler yapılmak seritiyle laboratuar bulgularıyla kontrol edilmesi gerekir.

İdrarla amilaz atılması da yükselmiştir ve teşhiste değer taşır. Günde 5000 IU'nin üstündeki bir itrah anormaldir. Akut pankreatitte idrarla amilaz klirensi, amilazın tubulus-tan reabsorbsiyonunun geri kalması sebebiyle artmıştır (Normalde süzülen amilazın %75'i reabsorbe olur). Önceleri bunun spesifik olduğu zannedilmiş ve amilaz-kreatinin klirens oranı akut pankreatitte bir test olarak kullanılmıştı. Bununla beraber idrarla amilaz kli-rensindeki artış, çeşitli idrar proteinleri ile tubulus reabsorbsiyon fonksiyonunun aşırı yüklenmesinden meşe alır ve birçok akut hastalıklarda ya da traumadan sonra görüldüğü gibi doku tahribinin spesifik olmayan bir etkisinin sonucudur.

Şiddetli pankreatitte kalsiyumun, lipazın etkisiyle retroperitoneal yağdan açığa çıkan yağ asidleriyle birleşmesi ve kalsitoninin tesiriyle kemikten kana dökülmesinin azalması sonucu serum kalsiyum yoğunluğu düşebilir.

28.Böliim, Pankreas

609

(Glukagon seviyesinin artması kalsitonin salgılatır). Bundan nisbi hipoparatiroidizm ve hipo-albüminemia da sorumlu tutulmaktadır.

C.Röntgen Bulguları: Hastaların yaklaşık olarak 2/3 ünde basit karın grafısi bulgu verir. Sıklıkla rastlanan belirti jejunum, enine kolon veya pankreasa komşu duodenum gibi sadece bir barsak segmentinin dilatasyonudur (Buna nöbetçi kangal denir). Sağ kolonu genişleten gaz, pankreastaki iltihaba komşu olan kolonun spazm yapması sonucu birdenbire enine kolunun ortasında veya solunda kesilir (Kolonun kesilme belirtisi). Bu bulguların ikis ikisi de nisbeten spesifik değildir. Bezde aşikâr bir kireçleşme görülebilir; bu durum kronik pankreatite delalet eder. Üst mide-barsak sisteminin seriografilerinde duodenum halkasında genişleme, Vater ampulunda şişme ve bazen midenin çabuk boşaldığı görülebilir. Göğüs grafileri sol taraf plevrasında sıvı toplanması olduğunu ortaya koyabilir.

Şiddetli nöbetlerin gidişi sırasında erken dönemde yapılan computer tomografi (CT) yararlı olur. Bunda pankreastaki iltihabın derecesine paralel olarak değişiklikler, kanama, psödokist ve abse gibi oluşumların erken belirtileri görülebilir.

Bazen radyoopak safra taşları basit gra-filerde görülmektedir. Ultrasonografi nöbetin erken dönemlerinde safra taşlarını gösterebilir ve pankreasın muayeneleri arasında güvenilir bir metod olarak kullanılmaktadır. Nöbet geçtikten sonra safra taşı hastalığı araştırılmak üzere oral ya da întravenöz kolesistog-rafi yapılmalıdır.

Pankreatit düzeldikten birkaç hafta sonra, alkolizm hikâyesi bulunmayan ve oral kole-sistografi ve ultrasonografi ile safra taşı tesbit edilemeyen hastalarda idiyopatik pankreatit teşhisi konmak üzere endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) yapılmasının değeri olabilir. Bu tür hastaların yaklaşık %40 ında sözü edilen muayene safra taşları veya kronik pankreatit göstermektedir.

Ayırdedici Teşhis

Ayırdedici Teşhis

Akut pankreatit hakikaten istisnai bir teşhistir; böyle bir teşhis konurken kolesistit penetre olmuş veya delinmiş duodenum ülseri, yukarı seviyede ince barsak tıkanması gibi diğer üst akut karın hastalıkları ve mezen-ter infarktüsü ciddi bir şekilde gözönünde bulundurulmalıdır. Vakaların büyük çoğunluğunda klinik manzaraya ve laboratuar bulgularına dayanarak tefrik yapmak mümkündür. Nadir olan husus şudur ki, akut pankreatitle

sıklıkla karışabilen hastalıklar cerrahi yoldan tedavi edilmediğinde çoğu zaman ölümle sonuçlanır. Dolayısıyla bunlar kliniğe dayanılarak ayrılamazsa teşhis için laparotomi gerekir.

Kronik hiperamilazemia nadiren pankreas hastalığına bağlı olmadan da görülebilir. Çoğu zaman bir açıklaması yapılamamakla beraber bazı vakalarda böbrek yetmezliği kronik sialadenitis, tükrükbezi tümörü, över tümörleri ya da karaciğer hastalığı bulunmaktadır. Amilazın tükrük bezinden mi yoksa pankreastan mı menşe aldığını anlamanın tek yolu serum amilaz izoenzimlerinin tayinidir. Makroamilazemia çoğunlukla tükrük bezi menşeli olmak üzere normal amilazın büyük serum glikoprotein ya da immünoglobülin moleküllerine bağlanması sebebiyle idrarla atılamadığı kronik bir hiperamilazemia durumudur. Teşhis hiperamilazemia ile birlikte idrar amilazının düşük bulunmasına dayanır. Malabsorbsiyon, alkolizm ve kanser gibi başka hastalığı olanlarda da makroamilazemia bulunmuştur. Hastaların çoğunda karın ağrısı var ise de makroamilazemia ile karın ağrısı arasındaki ilişkinin mekanizması bilinmemektedir.

Komplikasyonlar

Akut pankreatitin esas komplikasyonları abse ve psödokist oluşmasıdır. Bunlar ayrı bölümlerde tartışılmıştır. İltihaplanmış komşu organlar olarak mide ya da duodenumdan, yırtılmış psödokistlerden veya peptik ülserden mide-barsak kanamaları husule gelebilir. Çöliak ya da splenik arterden veya akut splenik ven trombozu sonucu dalaktan kendi kendine periton içine kanama olabilir. İltihabi sürecin enine kolonu veya duodenumu tutması kısmi tıkanıklık, kanama, nekroz veya fistül oluşmasına yolaçabilir.

Tedavi

A.Tıbbi Tedavi: Tıbbi tedavinin amacı pankreasın salgılayıcı uyarılarım azaltmak ve sıvı ve elektrolit bozukluğunu düzeltmektir.

l.Mide aspirasyonu: Ağızdan gıda ve sıvı alımı kesilir ve mide salgısının aspirasyonu için, her ne kadar özel bir tedavi edici etkisi yoksa da mutat olarak nazogastrik kateter yutturulur. Hasta düzeldikten, iştah açıldıktan ve serum amilaz seviyeleri normale indikten sonra ağızdan beslenmeye geçilmelidir. Ağızdan beslenmeye erken başlanması hastalığın yeniden alevlenmesine yol açabilir.

2.Sıvı açığının kapatılması: Akut pankre-atitli hastalarda retroperitoneuma büyük miktarda sıvı çıkmakta ve dolaşan kan hacmi ile böbrek fonksiyonlarını idame ettirmek için büyük miktarlarda intravenöz mayi verilmesi gerekmektedir. Şiddetli pankreatiti olan hastalarda patolojiye iştirak eden kapiller sızmaları önlemek için albümin vermek gerekir. Ağır hemorajik pankreatitte kan nakilleri de icabe-der. Sıvı açığının gereği gibi giderilmesi tıbbi tedavinin en önemli kısmını teşkil eder. Gerçekten de sıvı tedavisinin yetersiz oluşu pank-reatitin ilerlemesine yardım eder. Sıvı tedavisi gayet doğru bir şekilde idrar hacmi ve özgül ağırlığının monitovize edilmesiyle izlenebilir.

Antibiyotikler

Antibiyotikler


Antibiyotikler orta şiddetteki bir pankreatit vakasında yararlı değildir ve sadece özel irinli komplikasyonlarm tedavisi için kullanılmalıdır.

4.Kalsiyum ve magnezyum: Şiddetli akut pankreatit nöbetlerinde gelişen hipokalsemia seri halinde kalsiyum tayinleri ile belirlenen miktarlarda kalsiyum injeksiyonlarmı gerektirebilir. Hipokalsemianm tedaviye dirençli olduğu bazı durumlarda paratiroid hülasasından damar içine her 4 saatte bir 200 ünite olmak üzere 6 kez verilmesi durumu düzelte-bilmektedir. Hipokalsemianm, yalnız kalp aritmilerine yol açabildiği için değil aynı zamanda hipokalsemia ile ölüm oranı arasında sıkı bir ilişki bulunduğu için de tanınması önem taşır: serum kalsiyum seviyesi 7.5 mg/dL'nin altında olan hastalar nadiren yaşayabilmektedir. Hipomagnezemia da bilhassa alkoliklerde olmak üzere sıklıkla görülmektedir ve serum seviyelerine bakılarak eksiğin giderilmesi gerekir.

5.Oksijen: Akut pankreatitli hastaların yaklaşık %39'unda tedaviyi gerektirecek derecede şiddetli bir hipoksemi gelişmektedir. Sıklıkla, klinik ve radyolojik belirti vermeksizin sessiz seyreder ve pankreatitin şiddeti ile orantılı değildir. Çok derin hipoksemia şiddetli pankreatitle ve özellikle bunun hipokalsemia ile birlikte olanlarında görülür. Asıl lezyon, erişkin solunum distres sendromu şeklindedir ve mekanizması iyice anlaşılamamıştır. Akciğerdeki değişiklikler vital kapasitenin azalması ve diffüzyon bozukluğu şeklindedir.

Hipoksemia her hastada akla gelmeli ve hastanın hastanede yattığı ilk birkaç gün içinde her 1 saatte bir kan gazları ölçülmelidir. PO 'nin 70 mm Hg nin altına indiği durumlarda oksijen tedavisi gerekir. Bazı hastalarda endotrakeal intübasyon ve cihazla mekanik solunum yapmak icabeder. Akciğerdeki sıvıyı

azaltmak ve arteriel oksijen satürasyonunu düzeltmek bakımından diüretikler yararlı olabilir.

6.Periton lavajı: Çok dirençli olan vakalarda periton sıvısındaki toksinleri almak için yapılmaktadır, aksi taktirde bunlar sistemik dolaşıma geçebilir. Her ne kadar kontrol grubuyla yapılan deneyler bunun yararlı olduğunu gösterememekteyse de bazı hastalar bu tedaviye cevap verir gibi görünmektedir. Periton lavajınm mutat indikasyonu 24 saatlik bir standard hastane tedavisi ile klinik bakımdan iyileşmeyen pankreatit durumlarıdır. Teknik, 1-3 gün süreyle periton diyaliz kateterin-den saat başı infüzyon halinde 1-2 L Ringer Laktat verilmesi ve eriyiğin geri alınması şeklindedir. Cevap alınırsa çoğu zaman bunun 8 saat içinde olduğu görülür. Hasta lavajdan sonra düzelirse laparotomiden vazgeçilebilir. Düzelmenin olmadığı durumlarda ise ekseriya laparotomi yapılır.

7.Beslenme: Total parenteral beslenme (i.v) pankreas uyarılmasını ortadan kaldırır ve ayrıca bir haftadan daha uzun bir süre hiç yemek yemeyen ağır hastalarda bir beslenme desteği olarak kullanılmak zorundadır. Ağızdan alınan ya da tüble ince barsağa verilen temel diyetler salgılatıcı uyarıyı önlemez. Beslenmenin hiçbir çeşidi direkt olarak pankreasın iyileşmesini sağlayamaz.

8.Diğer ilaçlar: Kontrollü gruplarla yapılan denemelerde H reseptörünü bloke eden ilaçların, antikolinerjiklerin, glukagon ve aprotinin (Trasylolün) yararlı etkisi gösterilememiştir.

B.Endoskopik Sfinkterotomi: Safra pank-reatitinde safra taşı geçici olarak Vater ampulünde yerleşir. Tablo 28-1 deki kriterlerden 3 ya da daha fazlasını gösteren bir hecmede olduğu gibi şiddetli nöbetin ilk 72 saatinde endoskopik sfinkterotomi yararlı bir tedavi olabilir.

C.Cerrahi Tedavi: Komplikasyon yapmamış akut pankreatite ameliyat genellikle kont-rendikedir. Bununla beraber şiddetli karın ağrısı olan bir hastada kesin teşhis konamadığında teşhis için yapılan laparotominin pankreatiti ağırlaştırmadığı zannedilmektedir.

Teşhis için laparotomi yapıldığında ve hafif ya da orta şiddette bir pankreatit bulunduğunda safra taşı varsa kolesistektomi ve operativ kolanjiografi yapılmalı fakat pankreasa dokunulmamalıdır. Ağır ödemli pankreatitte gastrokoiik omentum açılarak pankreasa bakılır. Bazı cerrahlar pankreas bölgesine drenler ve yıkama kateterleri koyarlarsa da biz yabancı cisimleri bu alandan uzak tutmayı tercih ediyor ve kateterleri küçük omentum boşluğundan çok bütün periton boşluğunu yıkayacak şekilde yerleştiriyoruz. Akut nöbetin erken döneminde safra kesesinin ultra-sonografik incelenmesinden elde edilen bulgulara dayanılarak pankreatit teşhisi konabilir ve hasta yemeye başladıktan kısa bir zaman sonra yapılan oral kolesistogramda mutat olarak taşlar görülür. Akut nöbet için yatırılan bu hastalarda nöbet geçergeçmez kolesistek tomi yapmak gerekir. Kolesistektominin birkaç hafta gibi daha uzun bir süre geciktirilmesi bile büyük bir sıklıkla (%80) pankreatitin tekrarlamasına sebep olur. Safra pankreatitinde hayatı tehdit eder nitelikte hecmeler görülmediğinden nöbetin erken dönemlerinde nadiren koledok teftişi (k.revizyonu) ve sfinkte-roplasti ya da endoskopik sfınkterotomi gibi bir müdahale yapılabilir.

Tıbbi tedaviye cevap vermeyen akut nek-rotizan ya da hemorajik pankreatite laparo-tomi endikedir. Nekrotik pankreas kısımları ve hayatiyeti olmayan öteki dokular alınmalı, eğer koledok tıkanıklığı varsa bunun içine T tübü konmalı ve pankreasın yanına büyük yuvarlak drenler yerleştirilmelidir. Bazı cerrahlar şiddetli iltihaplanma gösteren canlı pankreasın rezeksiyonunu tavsiye ederlerse de çoğu ameliyatın pankreasın nekrotik kısmının çıkarılmasına ve ölmüş dokuların alınmasına münhasır tutulmasına taraftardırlar. Gerçekten Whipple veya total pankreatektomi gibi bezin başının rezeksiyonunu içine alan ameliyatlara, ölüm oranı çok yüksek olduğundan rağbet edilmemektedir.

Abse, psödokist ve pankreas assiti gibi akut pankreatit komplikasyonları için yapılan ameliyatlardan aşağıda bahsedilmiştir.

PROGNOZİS

Prognozis

Akut pankreatitin ölüm oranı yaklaşık olarak %10'dur. Solunum yetersizliği ve hipo-kalsemia prognozisin kötü olduğunu gösterir. Hemorajik pankreatitte ölüm oranı %30 u geçer. Pankreatit nöbetinden 3 hafta ya da daha uzun bir zaman sonra ateşin veya hipera-milazemianm devamı çoğunlukla pankreas absesi ya da yalancı kist psödokist olduğunu gösterir.

Genel

Bank S et al: Risk f actors in acute pancreatitis.AmJ Gastroen-

terol 1983;78:637. Blamey SL et al: Prognostic factors in acute pancreatitis Gut

1984;2S:1340.

Bradley EL III et.al: Hemodynamic consequences of severe

pancreatitis. Ann Surg 1983;198:130. Buggy BP, Nostrant TT: Lethal pancreatitis. Am J Gastroenterol 1983;78:810. Cameron JL et al: Acute pancreatitis with hyperlipemia: Evidence for a persistent defect in lipid metabolism .AmJ Med

1974;56:482. Cobo JC et al: Sequential hemodynamic and oxygen transport

abnormalities in patients with acute pancreatiıis. Surgery

1984;95:324. Echauser FE et al: Gastroduodenal and pancreaticoduodenal

artery aneurysms: A complication of pancreatitis causing

spontaneous gastrointestinal hemorrhage. Surgery 1980;

88:335. Hamilton I et al: Endoscopic retrograde cholangiopancreatog-

raphy in the investigation and management of patients af ter

acute pancreatitis. Br J Surg İ982;69:5O4. Hauser CJ et al: Calcium homeostasis in patients with acute

pancreatitis. Surgery 1983;94:830. Ito K et al: Myocardial function in acute pancreatitis. Ann Surg

1981;194:85. Kivilaakso E et al: Endotoxaemia and acute pancreatitis: Cor-

relation betvveen the severity of the disease and the antien-

terobacterial common antigen antibody titre. Gut 1984;

25:1065. Kolars JC et al: Comparison of serum amyiase pancreatic

isoamylase and lipase in patients with hyperamylasemia.

Dig Dis Sci 1984;29:289. Lange P, Pedersen T: Initial treatment of acute pancreatitis.

Surg Gynecol Obstet 1983,157:332. Lankisch PG et al: Pulmonary complications in fatal acute

hemorrhagic pancreatitis. Dig Dis Sci 1983;28:11L Lasson A: Acute pancreatitis in man: A clinical and biochemi-

cal study of pathophysiology and treatment. Scand J Gas-

troenterol 1984;19:3. Lasson A, Ohlsson K: Acute pancreatitis: The correlation

betvveen clinical course, protease inhibitors, and compie-

ment and kinin activation. Scand J Gastroenterol 1984;

19:707. Lasson A, Ohlsson K: Protease inhibitors in acute human

pancreatitis: Correlation between biochemical changes and

clinical course. Scand J Gastroenterol 1984;19:779.

Lawson TL: Acute pancreatitis and its complications: Com-puted tomography and sonography. Radiol Clin North Am 1983:21:495.

Mayer AD et al: Controlied clinical trial of peritoneal lavage for the treatment of severe acute pancreatitis. N EnglJ Med 1985:312:399.

Mercadıer M: Surgical treatment of acute pancreatitis: Tactics, technıques, and resuits. World J Surg 1981,5:393.

Moossa AR: Diagnosüc tests and procedures in acute pancreatitis. N £ngl J Med 1984:311:639.

Neff CC. Femıcci JT Jr: Pancreatitis. Surg Clin North Am 1984,64:23.

Ranson JHC: Acute pancreatitis: Pathogenesis, outcome, and treatment. Clin Gastroenterol 1984; 13:843.

Warshaw AL, Lee KH: Macroamyiasemia and other chronic nonspecifıc hyperamylasemias: Chemical oddities or clinical entities? Am J Surg 1978;135:488.

Warshaw AL, Richter JM: A practical guide to pancreatitis. Curr Probl Surg (Dec) 1984:21:7.

NVilliamson RCN: Early assessment of severity in acute pancreatitis. Gut 1984;25:I331.

612

28.Bölüm, Pankreas

Safrataşı Pankreatit:

Blamey SL et al: The early Identification of patients with gallstone associated pancreatitis using cünical and biochemical factors only. Ann Surg 1983;198:574.

Cuschieri A et al: Evidence for sphincter dysfunction in patients with gallstone associated pancreatitis: Effect of ceruletide in patients undergoing cholecystectomy for gallbladder disease and gallstone associated pancreatitis. Br J Surg I984;71:885.

Heij HA et al: Timing of surgery for acute biliary pancreatitis. Ant J Surg 1985:149:371.

Kelly TR: Gallstone pancreatitis: Local predisposing factors. Ann Surg 1984;200:479.

Mayer AD, McMahon MJ: Biochemical identification of patients with gallstones associated with acute pancreatitis on the day of admission to hospital. Ann Surg I1).,5:201:68.

Poliçe AM et al: Development of gallstone pancreatitis: The role of the common channel. Arck Surg 1984:119:1299.

Rosseland AR, Solhaug JH: Early or delayed endoscopic papiflotomy (EPT) in gallstone pancreatitis. Ann Surg 1984:199:165.